Ana içeriğe atla

KÜLTÜREL YOZLAŞMA

Arabesk müziğin Türkiye’de doğuşu 1940 yılından daha önceye dayanmaktadır. 1930'lu yıllar da devlet tarafından radyolarda Türk müziğinin çalınması yasaklanmıştır. Tüm müzik eğitim kurumları devlet eliyle kapatılmıştır. Elbette böyle yapılmasının bir amacı vardı bu uygulamanın tek amacı halka batı müziğini dayatmaktı. Türk müziğinin batı müziğiyle harmanlanması isteniyordu ama halk tarafından beklenen ilgiyi görmedi. Batı müziğinde halk aradığını bulamadı tam da o sıralarda TV'de Mısır filmleri yayınlanıyordu Türk müziğinin de yasaklanmasıyla beraber o filmlerde yer alan şarkılar Türkiye’de çok ilgi çekmeye başladı. Dönemin sanatçıları da mecburi farklı alanlara yönelmeye çalışıyordu kendilerine alternatif üretmeye çalışıyordu ki birden Arap şarkıları Türkiye de popüler oldu sonra ne mi oldu? Bir adım daha ileri gidilerek şarkıların Arapça söylenmesi hatta Mısır filmlerinin yayımlanması bile yasaklandı. Müziği monistleştirme çabaları durmak bilmiyordu. Tabi Batı kültürünü insanlara empoze etmek için bunlar yapılıyordu ama bu çabaların hepsi boşa çıktı çünkü Arap müziği ve filmlerinin yasaklanmasının ardından Arap ritimlerine Türkçe sözler yazılmaya başlandı ve böylelikle arabesk müzik Türkiye’de artık yavaş yavaş doğmuş oldu. Tabi sadece Arapça şarkılar değil İbrahim Tatlıses gibi vb. sanatçılar Kürtçe müzikleri olduğu gibi alıp Türkçe sözler yazmıştır. Türk müziğini  batı müziğine benzetmek isterken birden Arap müziğine döndü. 1950'li yıllar da sanayileşmenin gelişmesiyle köyden şehre göç bir hayli çoğaldı şehre göç edenlerin hepsi gecekondu mahallelerin de yaşıyordu tabi birçoğu ailesinden uzaktı onların hislerini anlatacak isyanlarını anlatacak arabesk diye bir müzik türü çıktı. Toplumumuzun o dönemlerde duygularına karşı muktedir olamadığı apaçık ortada. Çünkü o dönemler de arabesk müzik çok ilgi gördü revaçta olan tek müzik arabeskti hatta Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses gibi ünlü isimlerin başrolde olduğu arabesk filmler çekildi. Halk batı müziğinde, Mozart’ta, Chopin’de bulamadığını arabesk müzikte buldu arabesk sözlerde buldu çünkü ilk etapta halk tarafından çok ilgi gördü ama sonraki dönemlerde pek umulduğu gibi olmadı. Keşke toplum olarak en başta ihtimamlı bir tavır sergilenseydi.



Daha sonradan ise TRT tarafından arabesk müzik yasaklandı hiç bir arabesk sanatçısı TV'ye çıkartılmıyordu zaman içerisinde ise toplumun bir kısmı bu müziği hep eleştirmeye başladı.

Sürekli hüzünlü bir altyapıyla acıtasyon yapılarak toplum yeise kapıldığı için artık halk bir süreden sonra bu müziğe mesafeli yaklaşmaya başladı. Özellikle sol ve dindar kesim bu müziği hep eleştirmiştir.

Daha sonra ise halk tarafından dolmuş müziği gecekondu müziği gibi vb. alaycı tavırlara maruz kalmıştır.

Pop müzik ise 1945'li yıllarda Türkiye'ye girmiştir aynı şekilde arabeskte olduğu gibi pop müzikte ilk yıllarda yabancı sanatçıların müziklerine Türkçe söz yazılıp icra ediliyordu çalıntı müzik furyası günümüzde de devam ediyor. İlerleyen dönemlerde arabeskin etkisiyle sekteye uğrayan pop müzik, hareketli altyapı kullanılarak ve sürekli aynı sözler tekrar edildiği ve kolay ezberlenen bir müzik türü olduğundan dolayı ilgi görmüştür. Günümüze kadar da ifa edilen müziktir. Kanımca pop müziğin yükselmesinin en büyük sebeplerinden biri ise arabeskin halka hep umutsuzluğu dayattığından dolayıdır.

Arabesk mi pop mu diye sorarsanız hiçbiri derim!

Oldum olası kendimi bildim bileli bu iki müzik türünü bir türlü sevemedim hep eleştirdim. Aldığım tepkilere rağmen bu iki müzik türüne olan bakış açım yaklaşımım hiç değişmedi.

Aslında bahsi geçen bu her iki müzik türünün de birbirinden pek bir farkı yok!

Şu an arabesk dinleyenler buna tepki gösterecektir nasıl farkı yok biz öyle disko müziği falan dinlemeyiz diyorlardır ama farkı yok çünkü ikisinin de içeriği aynı ya aşk ya da kadere isyan!

Tek bir fark var bir tanesi acıtasyon yaparak anlatırken diğeri de hareketli altyapı kullanarak anlatır. Peki neden hiçbiri?

Çünkü bu iki müziğin toplumun beynini uyuşturmaktan başka hiçbir halta yaradığı yok!

Bunu açıkça belirtiyorum ki müziğin psikolojiye olan etkisi çok büyüktür.

İkisi de sanki toplumun aşktan başka bir derdi yokmuş gibi insanların en büyük derdi buymuş gibi bilinçaltını kontrol altına alırlar.

Bunları farkında olmamız lazım bilinçli bir toplum olmamız gerekiyor. Dinlediğimiz müziğe kadar bilinçli olmamız lazım.

Hangi popçu icra ettiği müzikte işsizlikten intihar eden üniversite mezunu gencin dramını anlatıyor?

Ya da hangi arabesk müzik icra eden kişi savaşta ölen bir çocuğu ya da katledilen hayvanı ya da katledilen ormanları müziğine konu ediyor?

Sanat toplum için değil miydi? Hani bu toplumun tek derdi aşk mı? Tek sorunumuz 2 kelime ile kadere isyan edip sonra hiçbir şey yapmamak mı?

Bazen yaptığım eleştirilerde çok ileriye gittiğimi düşünmüyor değilim.

Ama tüm samimiyetimle söylüyorum ki elimde olsa bu iki müzik türünü yasaklarım diye sık sık düşünmüşümdür.

Toplum olarak hep beraber bizi yozlaştıran bu sözde müzikleri itfa etmemiz gerekiyor. Çünkü belli kalıplar içerisinde sınırlanmış duygusal düşünceler dışında bizleri tevkif etmektedir

Bediüzzaman Said-i Kurdi hazretlerinin de dediği gibi; Yeis, mâni-i herkemâldir...



Birçoğunuzun ilk kez duyacağı tespitimle yazımın ikinci bölümü yakında sizlerle olacak...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEDEN DİNDEN UZAĞIZ?

 Yıllar önce Kuranı açıp okurken birden bire bir soru aklımda belirdi. Yahu ben bu kitabı okuyorum ama islam dünyasına hatta Kuranın evrensel bir kitap olduğu gerçeğini de ele alırsak tüm insanlığa vermek istediği mesaj nedir? Allah neler emrediyor? Arapça anlamadığım için bizler gerçekten emredileni yani yapmamız veya yapmamamız gerekenleri gerektiği gibi uyguluyor muyuz? Gibi vb. soru silsilesine kapılıp gittim. Uzun bir sorgulama sonucunda bize dayatılan kalıbın dışına çıkmayı başarıp kutsal kitabımızı anladığım dilden okuma kararı aldım. Sadece meal ile yetinmeyip tefsirini de okudum ve anladım ki bireyin kendi gelişiminde, ilerleyişinde en büyük müsebbib merak etmek ve sorgulamaktır. Çeyrek asırlık ömrümün tecrübelerini de ele alacak olursam üzülerek dile getiriyorum ki Müslümanların inandığı Allah ile Kuranı bizlere indiren Allah arasında çok ama çok fark var. Müslümanlar dinden uzaklaştırıldı mı yoksa zaten dinden uzaklardı da dinleri ile bütünleşemediler mi diye çok düşün...

BU ZÜL'Ü KENDİNİZE ADDETMEYİN

  Bir köşe yazısı okuyorum kendimi olay örgüsüne kaptırmış gidiyorum. Nedendir bilmem birden yıllar önce karşıma çıkan cüruf kelimesi aklıma geldi. Kelimeyi ilk gördüğüm vakit bir anlam verememiştim daha önce duymadığım bir kelimeydi. Tabi merak edip hemen anlamına bakmıştım. Erime durumundaki demir dışkısıymış, yani tabiri caizse değeri olmayan çöp diyebiliriz.  Bazı insanlar da böyle değil mi? Hiçbir faydaları yoktur düşünemezler ne için yaşadıklarını dahi bilmezler, ceplerindeki üç kuruş para dışında bir şeyden haberleri yoktur kendilerine insanım deyip yaşadıklarını zannederler. Tabi kendilerini insan diye nitelendirirler ama tıpkı bir bitki gibi, tıpkı bir hayvan gibi düşünme yetisi olmayan sıradan bir canlı olduklarını farkında değiller.  Bu tipler genellikle ben merkezci kendinden başka kimseyi düşünmeyen bencil kimselerdir.  Birçok insanın hayatında bu tarz insanlar muhakkak vardır çünkü böylesi bir toplumda sayıları azımsanmayacak kadar fazladır. Her...

1 MAYIS

Bugün işçinin ve emekçinin bayramı. Hangi işçiye verdiği emeğin karşılığı veriliyor? İşçiler olmasaydı o patronlar bugünlere gelebilirler miydi? Cevap açık ve net tabi ki de hayır! Patronlar gün geçtikçe sermayesini arttırıyorsa bu sömürülen işçinin emekçinin alın teri sayesindedir. Bir binayı inşa edecek işçi olmazsa müteahhit o evleri haddinden fazla pahalıya satabilir mi? Kural basit işçi çalışır patron kazanır.   Aslında tek suçlu işverenler değil bizi yönetenler de hiç mi noksanlık yok? Hiç mi hata yok? Siyasetçilerimiz yine her 1 Mayıs 'ta olduğu gibi TV'lere çıkıp itiyat haline getirdikleri o müziç açıklamalarıyla göz boyayıp sonraki gün emekçileri unutup keyif çatmaya devam edecekler. Toplum olarak bunlardan kendimize de pay çıkarıp öz eleştiri yapmamız lazım vurdumduymaz bir toplum olduğumuz kadar keşke azıcıkta ihtiyatlı bir toplum olsaydık...  Günlük 50-60 lira gibi yevmiyeyle 15-16 saat ağır koşullarda çalışanlar var. Aslında tam olarak ipin incelip koptuğu ...