Ana içeriğe atla

ENKAZ


Az sonra okuyacağınız yazımı geçen yıl yaşanan Elazığ depreminde kaleme almıştım. Elazığ depremi bende derin bir etki yaratmıştı ve depremin ardından marazi ruhlu kişilerin gerçekleştirdiği bir takım eylemleri kabullenememiştim. Yayımlamak bugüne kısmet oldu iyi okumalar dilerim...



24 Ocak bir kış akşamı saat 21.00 suları evde bir başıma otururken birden dışarı çıkma hissi oluştu içimde. Hiç oralı olmayıp yerimden kımıldamadım neden böyle bir gereksinim oluştuğuna dair anlap veremeyip normal olmayacak bir şekilde içime bir huzursuzluk girdi. İçimde oluşan bu negatif hissi bastıramadım, verdiğim mücadeleye karşı mukavemet gösretemeyip evden çıktım. Kış mevsiminin dondurucu kuru ayazında bir başıma ne yapabilirim diye düşündüm. Birden yarım kalan kitabım zihnimde belirdi
En iyisi kitap okumak deyip evime yaklaşık 10 dakika uzaklıkta olan kütüphaneye doğru yola koyuldum.



Kalın kazak onun üstüne hırka onun üstüne montumu giyip fermuarımı kapatıp kulaklığımı takıp evimden çıktım. Ağaçlar soğuktan don dutmus, sokak hayvanları o dondurucu soğukta ne yapacaklarını şaşırmış bir halde sağa sola koşturuyorlar. Bu şehre sanki daha önceden böylesi bir soğuk gelmemişti. O anki ruh halimden mi oyle zannediyordum yoksa gerçekten öyle miydi bilemiyorum ama sokak hayvanlarından yerde bulunan çöp poşetlerine kadar soğuktan titrediğini hissediyordum. Ben ise az sonra olacaklardan habersiz bir başıma yürümeye devam ediyorum. İçimde oluşan  tarif edemediğim o his bir türlü aklımdan çıkmıyor.

Oluşan buz tabakalarından çıkan ses müziğimin ritimlerine eşlik ediyor.
Üşümemek için ellerimi cebimden çıkarmıyorum. Her adımını titreyerek attığım bir türlü sonu gelmeyen o 10 dakikalık yol sonunda bitti kütüphaneye vardım. Bir kuplede olsa içime bir ferahlık girdi. Hic zaman kaybetmeden yarım kalan kitabımı elime aldım okumaya başladım.

Her defasında içimi huzurla dolduran kitabım bile o akşam kendimi iyi hissetmeme yetmedi...
O akşam kesin bir şey yaşanacaktı ne yapsam da artık bundan kurtulamayacağım inancı oluşmaya başladı. Hiçbir şey olmayacakmış gibi umursamaz bir tavırla bir türlü odaklanamadığım kitabıma odaklanmaya çalışırken yaklaşık 10 dakika geçtikten sonra ellerimin titrediğini hissettim umursamadım. Ayaklarım sanki birileri tarafından çekiştiriliyordu daha önce buna benzer bir şey yaşamadığım için umursamayıp direnmeye çalışıyorum bir yandan da ne olduğunu anlamaya çalışırken masanın titrediğini farkına vardım. Çaprazımda oturan kişi ile sanki aynı şeyi düşünürcesine birden göz göze geldik ne oluyor hayal mi görüyoruz edasıyla birbirimize baktık ve sonra avizenin de sallandığını görmemizle deprem oluyor dendi ve birden can havliyle kendimizi dışarı attık.

Küçük büyük demeden herkesin gözü birden karardı az önce  yan yana oturup eşyalarını paylaşan, birbirleriyle gayet samimi olan kişiler bile arkalarına bakmadan sağa sola koşmaya başladılar.




Güvenlik gerekçesiyle kütüphane kapatıldı herkes gitti o soğukta yalnızlığımla yine bir başıma kaldım.

Az önce yüzlerce insanın bulunduğu yerde o an kimse kalmadı. Binlerce aracın geçtiği 10 şeritlik cadde sanki yok olmuştu. Yaşamış olduğum olayın etkisiyle gözümün gördüğü her şey karmaşık geliyordu.

Nereye çıkacağı belli olmayan bir rota oluşturup bilinçsizce yürümeye başladım. Hayatımda ilk kez böyle bir sarsıntıya şahit oluyorum depremin etkisinden olsa gerek sanki bir daha hiç durmayacakmış gibi hissettiren adeta beynimi kemiren bir baş ağrısı başladı.

Nasıl gittiğimi bilmiyorum ama kafamı kaldırdığımda evime vardığımı farkettim.
Site ana baba günü olmuş bir sürü kişi deprem etkisiyle dışarı çıkmış hatta kimisi kendini pencereden atmaya kalkışmış.

Eve çıkmama konusunda hâlâ ısrar etmekteyim sitede yürümeye karar vermemle bir tanıdığa denk geldim depremin Elazığ'da olduğunu öğrendim ve durumun çok kritik olduğu söylendi.

Deprem olduğu andan itibaren 24 saat içinde Google'da en çok "Elazığ Kürt mü?" diye arama yapılmış.
Aklıma birden Van depreminde yaşanılanlar geldi. "Van'da olsa üzüldük" lafları beynimde dönmeye başladı.

Böylesi bir olaya bile şovenistçe yorum yapanlar, böylesi insani bir durumda bile üstenci bir yaklaşımda bulunanları bu toplum asla affetmeyecek. Geçmişine ilgisiz, dün bile ne yaşadığını çabucak unutan bir toplum olduğumuzu farkındayım en azından ben asla unutmayacağım.


Van depreminde mağdurlara yardım diye taş gönderenler ile Google'da böyle arama yapanlar arasında herhangi bir fark var mı diye düşünmeme bile hiç gerek olmadığını farkındayım.
Sahibini kokusundan tanıyıp enkazdan kurtaran köpek kadar olamadınız...

Köpeği köpek yapan sadakatidir peki insanı insan yapan nedir? Vakarlı bir sesle
eğer gerçekten siz insansanız ben insanlıktan istifa ediyorum diye kendi kendime söylendim.

Biz kardeş değiliz asla kardeş olmayacağız! Hâlâ kardeşlik naraları atan neden benimsediğini bile bilmeyip zihnini bilinçsizce teslim ettiği, savunduğu o ideolojisine adeta taparcasına inanan insanları gördükçe midem bulanıyor.

İçimde geçen yazmak isteyipte yazamadığım o kadar şey var ki... Bu öfkeyle konuşsam dağ yerinde durmaz yer yarılır gök yere iner.

Belki kiminin gerçeği olacağız, belki de kiminin kabullenemediği gerçeği olacağız ama ne olursa olsun kendimiz olacağız.

Bir başka yazıda görüşünceye dek kendinize iyi bakın.

Yorumlar

  1. Yüreğine kalemine sağlık sevgili kardeşim. Duygularımıza tercüman olmuşsun. Kalemin daim yolun açık olsun

    YanıtlaSil
  2. Başka yazılar da bekliyor ve teşekkür ediyorum .kalemin yorulmasın pas tutmasın.��

    YanıtlaSil
  3. Duygularıma tercüman bir tek sen oluyorsun... Yüreğine sağlık dostum 👏🏻

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEDEN DİNDEN UZAĞIZ?

 Yıllar önce Kuranı açıp okurken birden bire bir soru aklımda belirdi. Yahu ben bu kitabı okuyorum ama islam dünyasına hatta Kuranın evrensel bir kitap olduğu gerçeğini de ele alırsak tüm insanlığa vermek istediği mesaj nedir? Allah neler emrediyor? Arapça anlamadığım için bizler gerçekten emredileni yani yapmamız veya yapmamamız gerekenleri gerektiği gibi uyguluyor muyuz? Gibi vb. soru silsilesine kapılıp gittim. Uzun bir sorgulama sonucunda bize dayatılan kalıbın dışına çıkmayı başarıp kutsal kitabımızı anladığım dilden okuma kararı aldım. Sadece meal ile yetinmeyip tefsirini de okudum ve anladım ki bireyin kendi gelişiminde, ilerleyişinde en büyük müsebbib merak etmek ve sorgulamaktır. Çeyrek asırlık ömrümün tecrübelerini de ele alacak olursam üzülerek dile getiriyorum ki Müslümanların inandığı Allah ile Kuranı bizlere indiren Allah arasında çok ama çok fark var. Müslümanlar dinden uzaklaştırıldı mı yoksa zaten dinden uzaklardı da dinleri ile bütünleşemediler mi diye çok düşün...

BU ZÜL'Ü KENDİNİZE ADDETMEYİN

  Bir köşe yazısı okuyorum kendimi olay örgüsüne kaptırmış gidiyorum. Nedendir bilmem birden yıllar önce karşıma çıkan cüruf kelimesi aklıma geldi. Kelimeyi ilk gördüğüm vakit bir anlam verememiştim daha önce duymadığım bir kelimeydi. Tabi merak edip hemen anlamına bakmıştım. Erime durumundaki demir dışkısıymış, yani tabiri caizse değeri olmayan çöp diyebiliriz.  Bazı insanlar da böyle değil mi? Hiçbir faydaları yoktur düşünemezler ne için yaşadıklarını dahi bilmezler, ceplerindeki üç kuruş para dışında bir şeyden haberleri yoktur kendilerine insanım deyip yaşadıklarını zannederler. Tabi kendilerini insan diye nitelendirirler ama tıpkı bir bitki gibi, tıpkı bir hayvan gibi düşünme yetisi olmayan sıradan bir canlı olduklarını farkında değiller.  Bu tipler genellikle ben merkezci kendinden başka kimseyi düşünmeyen bencil kimselerdir.  Birçok insanın hayatında bu tarz insanlar muhakkak vardır çünkü böylesi bir toplumda sayıları azımsanmayacak kadar fazladır. Her...

1 MAYIS

Bugün işçinin ve emekçinin bayramı. Hangi işçiye verdiği emeğin karşılığı veriliyor? İşçiler olmasaydı o patronlar bugünlere gelebilirler miydi? Cevap açık ve net tabi ki de hayır! Patronlar gün geçtikçe sermayesini arttırıyorsa bu sömürülen işçinin emekçinin alın teri sayesindedir. Bir binayı inşa edecek işçi olmazsa müteahhit o evleri haddinden fazla pahalıya satabilir mi? Kural basit işçi çalışır patron kazanır.   Aslında tek suçlu işverenler değil bizi yönetenler de hiç mi noksanlık yok? Hiç mi hata yok? Siyasetçilerimiz yine her 1 Mayıs 'ta olduğu gibi TV'lere çıkıp itiyat haline getirdikleri o müziç açıklamalarıyla göz boyayıp sonraki gün emekçileri unutup keyif çatmaya devam edecekler. Toplum olarak bunlardan kendimize de pay çıkarıp öz eleştiri yapmamız lazım vurdumduymaz bir toplum olduğumuz kadar keşke azıcıkta ihtiyatlı bir toplum olsaydık...  Günlük 50-60 lira gibi yevmiyeyle 15-16 saat ağır koşullarda çalışanlar var. Aslında tam olarak ipin incelip koptuğu ...