Ana içeriğe atla

ÎŞEV


 Küçücük bir sabiydim ailem sürekli Kürtçe konuşurdu. Ben ise ne konuştuklarını anlamaya çalışarak anlattıklarına kulak misafiri olurdum. Televizyonu açtığımda ise birkaç dakika önce konuşulan dil ile alakası olmayan bambaşka bir dil karşıma çıkardı. Hayatım hep böyle bir ikilem arasında geçti. Bir yandan ailemin konuştuğu dili anlamaya çalışırken diğer yandan bize dayatılan farklı bir dili anlamaya çalışırdım. Bunun sonucunda ise her iki dili düzgün konuşamayan bir nesil oluştu.



Neyse konumuz herhangi bir dili konuşmak değil. Televizyonu açtığımda karşıma çıkan her kanalda Türkçe konuşulurdu. Haber Bültenlerinden, Eğlence programlarından, bizi yozlaştırmaktan başka bir vasfı bulunmayan dizilere kadar hepsi Türkçeydi. Çocukluğumun bana verdiği masumiyetle Kürtçenin yasaklığından bir haber neden annemin konuştuğu dilde bir şey izleyemiyorum? Acaba gerçekten de böyle bir dil yok mu? Peki böyle bir dil yoksa annemin, babamın konuştuğu dil ne oluyor? Diye sorgulamakla geçen çocukluk günlerimi hatırlıyorum.

Yıllar boyu süregelen içimde muhasebesini yaptığım benim için derin bir konudur.
Hatta hiç unutmam kendi anadilime dair hiçbir şey bilmiyor olmama rağmen elime kalem kağıt alıp kendimce Kürtçe yazılar yazardım. Kürtçe hikaye kitaplarına sahip olduğum zaman, işte o zaman anladım ki bu dil var bu dil ile bir şeyler yapılabiliyor.  Kendi içimde fırtınalar yaratan birtakım soru işaretlerine resmen koskoca bir paragraf ile cevap verilmişti. Zihnimde yer alan bir takım soru işaretine cevap olan kitaplarımı başlarına bir şey gelir korkusuyla etajerin en üst kısmına yerleştirmiştim. Ama yine de bu yeterli değildi. Eksikliğini hissettiğim bir şeyler vardı. Neden ana dilimle gülmüyorum? Neden beni ana dilimle ağlatacak bir film izleyemiyorum? Diye uzayıp giden sorular hâlâ beynimin içinde dolanıp duruyordu. Hep bunun muhayyilesini yapardım.

Çocukluğumuzda bu tür şeylerden çok ama çok mahrum kaldık.
Deniz Özer'in öncülüğünde gerçekleştirilen Îşev isimli Kürtçe diziye denk gelene kadar.
Kendisinin sıkı takipçisiyim. Bir paylaşımına denk geldim paylaştığı bağlantıya tıkladım hiç beklemediğim bir şeyle karşılaştım. İnternet ortamında çekilen klişe komedi videolarından değildi, sonraki bölümünü merakla bekledim.
Anladım ki bu bir Kürtçe diziydi. Diziyi sonuna kadar nasıl izlediğimi bilmiyorum.
Çocukluğumdan beri olmasını istediğim şeylerden biri olmuştu! Artık kendi ana dilimle gülüyorum.
Diziyi izlerken bir yandan gülüyor bir yandan da saf çocukluk dönemlerimde düşündüklerim aklıma geliyor duygulanıyordum. Şimdiki nesilin bir nebzede olsa bize göre çok şanslı olduğunu düşünüyorum bilakis bizim dönemimizde böyle imkanlar yoktu.

Jose Saramago; Bakabiliyorsan, gör. Görebiliyorsan, fark et diyor.
Çocukluk dönemlerimizde yokluğunu hissettiklerimizi görmek için çok baktık ama göremiyorduk göremediklerimizi su an görerek olduğundan daha iyi farkediyoruz!
Özellikle senaryosu, karakterleri bizim kültürümüzü yansıtmakta. Baqî'nin liderliği kendimizi olduğundan daha ağır hissettirirken, Deno ile Kulîlk'in aşkı ise bizi olduğundan daha derin bir çaresizliğe sürüklüyor. Ed Nan'ın psikopatlığı bizlere her şeyi unutturup gözümüzü kapkara yapıyor!
Özellikle Xaltîka Sose'nin izleyiciyi daha çok kendine çektiği sosyal mesajları diziyi olduğundan daha çok anlamlı ve izlemeye değer kılıyor. Kendi diline, kültürüne duyarlı bireylerin böyle başarılı işler çıkarması şüphesiz hepimizi gururlandırıyor.
İzlemeleriniz bol başarınız daim olsun.

Yorumlar

  1. 👏🏻👏🏻👏🏻👏🏻

    YanıtlaSil
  2. Destên sax be kekê. Te hestên min anîn zimanê.
    Mixabin her kurd wê psîkolojiyê de derbas bûye

    YanıtlaSil
  3. Emeğine yüreğine kalemine sağlık abi can ����

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEDEN DİNDEN UZAĞIZ?

 Yıllar önce Kuranı açıp okurken birden bire bir soru aklımda belirdi. Yahu ben bu kitabı okuyorum ama islam dünyasına hatta Kuranın evrensel bir kitap olduğu gerçeğini de ele alırsak tüm insanlığa vermek istediği mesaj nedir? Allah neler emrediyor? Arapça anlamadığım için bizler gerçekten emredileni yani yapmamız veya yapmamamız gerekenleri gerektiği gibi uyguluyor muyuz? Gibi vb. soru silsilesine kapılıp gittim. Uzun bir sorgulama sonucunda bize dayatılan kalıbın dışına çıkmayı başarıp kutsal kitabımızı anladığım dilden okuma kararı aldım. Sadece meal ile yetinmeyip tefsirini de okudum ve anladım ki bireyin kendi gelişiminde, ilerleyişinde en büyük müsebbib merak etmek ve sorgulamaktır. Çeyrek asırlık ömrümün tecrübelerini de ele alacak olursam üzülerek dile getiriyorum ki Müslümanların inandığı Allah ile Kuranı bizlere indiren Allah arasında çok ama çok fark var. Müslümanlar dinden uzaklaştırıldı mı yoksa zaten dinden uzaklardı da dinleri ile bütünleşemediler mi diye çok düşün...

BU ZÜL'Ü KENDİNİZE ADDETMEYİN

  Bir köşe yazısı okuyorum kendimi olay örgüsüne kaptırmış gidiyorum. Nedendir bilmem birden yıllar önce karşıma çıkan cüruf kelimesi aklıma geldi. Kelimeyi ilk gördüğüm vakit bir anlam verememiştim daha önce duymadığım bir kelimeydi. Tabi merak edip hemen anlamına bakmıştım. Erime durumundaki demir dışkısıymış, yani tabiri caizse değeri olmayan çöp diyebiliriz.  Bazı insanlar da böyle değil mi? Hiçbir faydaları yoktur düşünemezler ne için yaşadıklarını dahi bilmezler, ceplerindeki üç kuruş para dışında bir şeyden haberleri yoktur kendilerine insanım deyip yaşadıklarını zannederler. Tabi kendilerini insan diye nitelendirirler ama tıpkı bir bitki gibi, tıpkı bir hayvan gibi düşünme yetisi olmayan sıradan bir canlı olduklarını farkında değiller.  Bu tipler genellikle ben merkezci kendinden başka kimseyi düşünmeyen bencil kimselerdir.  Birçok insanın hayatında bu tarz insanlar muhakkak vardır çünkü böylesi bir toplumda sayıları azımsanmayacak kadar fazladır. Her...

1 MAYIS

Bugün işçinin ve emekçinin bayramı. Hangi işçiye verdiği emeğin karşılığı veriliyor? İşçiler olmasaydı o patronlar bugünlere gelebilirler miydi? Cevap açık ve net tabi ki de hayır! Patronlar gün geçtikçe sermayesini arttırıyorsa bu sömürülen işçinin emekçinin alın teri sayesindedir. Bir binayı inşa edecek işçi olmazsa müteahhit o evleri haddinden fazla pahalıya satabilir mi? Kural basit işçi çalışır patron kazanır.   Aslında tek suçlu işverenler değil bizi yönetenler de hiç mi noksanlık yok? Hiç mi hata yok? Siyasetçilerimiz yine her 1 Mayıs 'ta olduğu gibi TV'lere çıkıp itiyat haline getirdikleri o müziç açıklamalarıyla göz boyayıp sonraki gün emekçileri unutup keyif çatmaya devam edecekler. Toplum olarak bunlardan kendimize de pay çıkarıp öz eleştiri yapmamız lazım vurdumduymaz bir toplum olduğumuz kadar keşke azıcıkta ihtiyatlı bir toplum olsaydık...  Günlük 50-60 lira gibi yevmiyeyle 15-16 saat ağır koşullarda çalışanlar var. Aslında tam olarak ipin incelip koptuğu ...